İmparatorluğu'nun Lale Devri olarak bilinen dönemi, 1718-1730 yılları arasında gerçekleşen bir sanat ve mimarlık hareketidir. Bu dönemde mimarlık, günlük yaşamın bir parçası haline geldi ve Osmanlı toplumunun sosyal hayatında önemli bir yer edindi. Bu hareketin temelinde, Batı Avrupa'da ortaya çıkan Barok ve Rokoko tarzlarından etkilenen birçok yenilikçi fikir yatmaktadır. Lale Devri mimarisi, Osmanlı toplumunun yeni bir özgüvenle Batı Avrupa'nın gelişen kültürüne adapte olmasıyla ortaya çıkan özgün bir tarzdır.
Lale Devri mimarisi, saraylar, camiler, çeşmeler ve köşklerde kendini gösteren özellikleriyle tanınır. Bu yapıların mimarisi, Batı Avrupa tarzının yanı sıra geleneksel Osmanlı mimarisinin öğelerini de içermektedir. Bu yapılar genellikle çarpıcı bir tasarım ve ince işçilikle inşa edilmiştir.
Lale Devri mimarisi, mimarlık alanında birçok yeniliği de beraberinde getirdi. Bu dönemde mimarlık, mimarlar için bir sanat formundan ziyade bir mühendislik disiplini haline geldi. Bu dönemde mimarlar, daha önce yapılanların ötesinde tasarımlar yapmak için inşaat teknikleri konusunda daha fazla bilgi ve tecrübe sahibi oldular. Bu nedenle, Lale Devri mimarisi, Osmanlı toplumunda ve mimarlık dünyasında önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.
Lale Devri mimarisi, süslü süslemeleri ve ayrıntılı işçilikleriyle ünlüdür. Bu yapıların dış cephelerinde kullanılan mermer, taş ve ahşap işçiliği, mimarlık tarihinde oldukça önemli bir yer tutar. Özellikle çeşmelerde, ince işçilik ve renkli seramikler kullanılarak tasarlanan detaylar, Osmanlı mimarlığındaki geleneksel özellikleri yansıtırken, Batı Avrupa tarzı süslemelerle de birleştirilmiştir.
Lale Devri mimarisi, Osmanlı mimarisinin geleneksel özelliklerinden uzaklaşarak, Batı Avrupa'nın mimari özelliklerini de yansıtmaktadır. Bu dönemde inşa edilen yapılar, düz ve keskin hatlar, asimetrik tasarımlar ve oranlı şekiller gibi Barok ve Rokoko tarzının özelliklerini taşır. Bu mimari tarz, Osmanlı İmparatorluğu'nun kendine özgü mimari yapısıdır.